Bilinçdışının Şifa Üzerindeki Etkisi

Dr. H. Tudor Edmunds

HASTAYI tedavi ederken, sayısız anormalliklerin oluşabileceği gayet iyi bilinmektedir. Bir vakada başarıya ulaşan bir yöntem, benzer bir başka vakada başarısız olabilmektedir; öte yandan geleneksel ve geleneklere aykırı birbirinden tamamen farklı tedavi yöntemleri aynı hastalığı başarıyla tedavi edebilmektedir. Bu yüzden de, başarıyı veya başarısızlığı etkileyen , uygulanan asıl tedavi yöntemlerinden daha derinlerde yatan ortak bir faktör olmalıdır.

Homeopati ve geleneksel tıp gibi, görüş ve teknik yönünden birbirine tamamen farklı ama her biri kendi adına birçok başarıya ulaşmış olan iyi bilinen iki tedavi yöntemini ele alalım. Birincisi, aşırı derecede ufak miktarlardaki aktif maddeleri kullanır. Bu maddeler genellikle o kadar fazla sulandırılmışlardır ki hastaya verilen hap veya sıvı içinde orijinal maddenin hiçbir atom veya molekülü olmadığı ispatlanabilir. Oysa, geleneksel tıpta vücudun metabolizmasını değiştiren veya hastalığın nedeni olarak görülen organizmalara saldıran güçlü kimyasallar kullanılır.

Osteopati okulunda, tüm hastalıklar, omurilikten çıkan sinirleri sıkıştıran ve kontrol ettikleri organların zindeliğini etkileyen omurların çok hafif ölçüde yerinden kaymasıyla ilişkilendirilir. Bunun tedavisi de, omurganın manipülasyon aracılığıyla ayarlanması ile gerçekleşir.

Temelde Farklı Tedavilerle Sağlanan Başarılar

SAVUNUCULARI olan daha pek çok tedavi yöntemi vardır ve bunlar birçok başarıya imza atmıştır. Şimdilerde çok popüler olanlarından biri de radyestezidir. Bu yöntem uyarınca hastadan bir filtre kağıdı üzerine bir damla kurumuş kan veya tükürük alınır. Pratisyen bunu, yardımcı bir aparata yerleştirir ve hastalığın belirli titreşimlerinı tanımlar; teşhis koyması için hastanın orada hazır bulunmasına bile gerek yoktur. Sonra, şifacı güçleri hastaya yayacağını iddia ettiği bir şekilde, aparatından bir elektrik akımı geçirir. Bu tür yöntemlerle yeni başlayan hastalığın, hastada herhangi bir belirti oluşmadan önce teşhis edilebileceği ve şifacı radyasyonların, hastaya herhangi bir mesafeden yollanabileceği ve böylece hastalığın daha kendini göstermeden nötralize edilebileceği savunulmaktadır. Bu şekilde, son derece sağlıklı ve aktif olan bir insanın, henüz geliştirmediği, ancak radyestezi tedavisi olmasaydı gelecekte yakalanabileceği bir hastalıktan kurtulabileceği savunulmaktadır.

Diğer farklı teorilere veya inançlara dayanan popüler şifa sistemleri arasında, antik Çin akupunktur yöntemi, farklı tılsımların takılması veya hatta bahçeye tam dolunayda bir domuz pastırması kenarının gömülmesi de yer alır; bu yöntemler her ne kadar tuhaf görünse de, hepsinin başarılarının olması ilginçtir.

Bunlara, yetenekli doktorların birçok bilgiye dayanarak gerçekleştirdiği tedavilerin başarısız olduğu, birçok belgelenmiş vakayı da ekleyebiliriz; bunlar daha sonra saf batıl inanca dayanan yöntemlerle iyileştirilmiştir.

Bu tartışılmaz gerçekler, rahatsızlıklarımızın nedenlerine daha derinden bakmamızı gerektirmektedir; fakat çeşitli tedavi yöntemlerinde ortak olan faktörler tespit edilmeden önce, insanın yapısı bütün olarak incelenmelidir.

Fiziksel Bedenin Evrimsel Mükemmelliği

BÖYLELİKLE, bize bugünkü fiziksel bedenlerimizi sağlayan hayvanlar aleminin evrimine kadar gerilere gideriz. Memelilerin vücudu belki de bu gezegen üzerindeki evrimin en harika eseridir ve bu derece mükemmelliğe ulaşması milyonlarca sene sürmüştür. Canlı belirgin bir biçimde karmaşıktır; yine de öylesine fevkalade bir uyum içinde çalışır ki doğal hayvansal halinde, kendi farkındalık sınırlarının dışında, mükemmel bir sağlığa sahiptir. İşlevlerinin tümü, sonsuz bir bilgelik planına göre çalışan, ayrıntılı bir refleks sistemi tarafından kontrol edilir. Bunun sayesinde hayvan içinde bulunduğu sürekli değişmekte olan ortamda, tüm gereksinimlerini karşılayabilir. Kaza veya saldırı sonucu yaralanırsa, dokularının ve kemiklerinin, kendini yenileme gücü vardır ve bu gizli güç yara oluştuğu anda ortaya çıkar. Eğer zararlı bakteri veya virüsler vücudunu istila ederse, hayvanın yüksek derecede karmaşık ve gayet iyi organize edilmiş kimyasal sistemi, saldırganı öldürüp kendi yaşayan hücrelerine zarar vermeyen spesifik antikoru yaratır. Üstelik, bu tür bir deneyim yaşadıktan sonra, ürettiği antikorların fazlasını, gelecekte oluşabilecek benzer bir mikroorganizma saldırısına karşı daha hazırlıklı olmak üzere depolar.

Canlının çevresindeki mevsim değişiklikleri, onun dünyanın başka yerlerine doğru hareket etmesini gerektirdiğinde, denetleyici sinir sistemindeki yüksek derecede hassas refleksler, onun kendi gereksinimlerine en uygun bölgelere göç etmesini sağlar.

Son olarak hayvan, ayrıntılı hormon uyarıcı sistemleri sayesinde, kendi türünün yok olmaması için, yavrusuna en iyi korumayı sunacak koşullarda ve zamanda üreyebilir.

Tüm bunlar içgüdüsel olarak gelişir ve kendi farkındalık sınırlarının dışında yer alır. Kendilerini, her an oluşabilecek tesadüfi değişimlere göre ayarlayabilirler. Böylece, felaketler dışında ortaya çıkabilecek her türlü olasılık için ancak müthiş bir zekanın tasarlayabileceği türden olağanüstü kapsamlı bir şekilde hazırlık yaparlar.

Fiziksel beden geliştikçe, hayvanın gündelik yaşamının ince ayarları için gerekli olan daha süptil refleksleri yaratmasına yardımcı olacak duygusal bir sistem gelişir.

Acı, korku ve tetikte olmak gibi duygular, onu dış tehlikelerden korumaya yararken; şefkat ve koruyuculuk, aile birliğini korumaya yöneltir. Beslenme ve dinlenme; açlık ve yorgunlukla kontrol edilir, yaşam sevinci de sağlıklı aktiviteye dönük genel bir dürtüdür.

Bu fiziksel hayvan bedeni, yardımcı duygusal mekanizması ile birlikte nihayet mükemmelliğe ulaştığında, insan onu kendisi için ele geçirmiştir ve buna bedenin doğal içgüdülerini geçersiz kılma gücü olan kendi bilinçli zihnini eklemiştir. Bedeni milyonlarca yılın deneyiminin bir sonucu olmasına rağmen, zihni yeni ve denenmemiş bir araçtır; bilgelikten ve deneyimden yoksundur. Böylece varoluşunun en başından itibaren bir dengesizlik hali yaratır.

Beden ve Zihin Arasındaki Çatışma

BEDEN ve zihin arasındaki bu mücadele bugün hala geçerlidir ve insanın kozmik evrimin bu aşamasındaki esas hedefi, bilinçli zihnini, bilinçdışı bedeniyle aynı mükemmellik düzeyine ulaştırmaktır. Öyle ki çoğu zaman olduğu gibi birbiriyle rekabet etmek yerine karşılıklı uyum içinde çalışabilsinler.

Bedenle zihin arasında bir gerginlik doğduğunda, içeride şiddetli bir biçimde kabaran yaşam güçlerinin dışarı akışı, değişik derecelerde ve değişik düzeylerde engellenir. Yaşam gücünün akışının önündeki bu engeller, engellenmenin yaşandığı bölgelerde zayıflık ve tıkanıklığa neden olur ve o düzeylerde rahatsızlıklara yol açar. Beden ile zihinsel-duygusal bileşen arasındaki bu tür gerginlikler ve engeller, çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir.

Mükemmel fiziksel aracı ve denenmemiş zihni ile insan, zihninin güçlerini ve yaşam deneyini uygulamak için sabırsız ve endişelidir. Ne yazık ki, bilgelik ve deneyimden yoksundur ve bu yüzden bir sürü aptalca şey yapar; kendisinin ve içinde yaşadığı çevresinin uyumuna müdahale eder. Duyularını bedeninin gereksinimlerine rehber olarak kullanmak yerine, yaşattığı zevk ve heyecandan dolayı onlara teslim olur. Bu, varlığının yoldan saptığı düzeylerde acı ve rahatsızlıklara yol açar. Reaksiyon güçleri devreye girer ve insanı aşama aşama yanlışlarını aramaya, yarattığı uyumsuzluğu düzeltmeye zorlar. Böylece onu yeniden sağlığına kavuşturur.

Fiziksel maddenin atıl ve kaba doğası, insan ruhunun, böylesi bir ayarlamayı gerçekleştirmek için büyük bir çaba sarf etmesini gerektirir. Sarf edilen çabanın büyüklüğü, onun içsel doğasının, ilgili tüm faktörlerin önemini kavramasını sağlar. Öyle ki bu faktörler, insanın kalıcı bir parçası -asıl olarak bilgeliğin küçük bir parçası- haline gelir ve insan böylelikle gelişir.

Hastalık Yararlıdır

TEOZOFİK bakış açısından hastalık, içsel insan için yararlı ve ayarlayıcı bir süreçtir; sadece kötü şans veya talihsizlik değil, ruhsal uyum da getirir.

Hayattaki her şey gibi, sağlık da temel karma kurallarına uymaktadır. İnsanın bu kurallara karşı çıkıp da sonradan bazı yeni şifa yöntemleri veya mucize ilaçlar sayesinde çabucak sağlığına kavuşacağını ve sorunun kökeninde yatan hatalarıyla uğraşmaktan kurtulacağını düşünmesi imkansızdır. Doğa aldatılamaz veya doğaya rüşvet verilemez; doğa ancak çalışmasına ait bir işbirliğini hoş karşılar.

Kozmik olarak bakıldığında bundan çıkarılacak sonuç, tüm hastalıkların psikosomatik olduğudur; fakat bu her zaman çok açık değildir. Çünkü insanın yaşam akışının, karmaşık varlığının hangi boyutunda engellendiğini ve belirli bir hastalığın ortaya çıkmasına sebep olduğunu anlamak bazen çok güçtür.

Buna rağmen, insanın ruhu ile rahatsızlıklarının arasındaki ilişki netleştikçe, geleneksel tıp tarafından psikosomatik olarak tanınan fiziksel rahatsızlıkların listesi de her geçen gün uzamaktadır.

Bu genel şikayetlerin bazılarını sıralamak gerekirse, uzun süreli endişenin sebep olduğu mide ve bağırsak ülserleri, belki de listenin en başında gelir. Astım ve egzama, genelde yaşamın bir yönü hakkındaki bilinçdışı korkudan kaynaklanır. İkincil kötü etkileri olan kanama ve felçle birlikte yüksek tansiyon, bilinçli düzeyde uzun süreli endişe nedeniyle oluşur. Dahası en basitinden obezite bile hayatta eksik olan bir mutluluğu fazla yiyerek telafi etme arayışından kaynaklanır.

Tüm bu vakalarda, şimdiye kadar hep kronik hastalıkları ele aldık. Akut enfeksiyonlar ise zihinsel kökenin izi bile olmaksızın, açık bir biçimde fiziksel olarak görünür. Halbuki derinlemesine incelendiğinde aşırı çalışma, aşırı düşkünlük, temiz hava veya egzersiz eksikliği gibi basit sağlık kurallarının sürekli çiğnenmesinin, eninde sonunda sistemde biriken toksik ürünlerin çoğalmasıyla birlikte akut bir hastalığa yol açtığı ortaya çıkar. Bu tür krizlerde, çeşitli patojenik mikroplar, vücutta biriken artık maddelerle beslenerek aktif rol oynayabilir ve karşılığında kendi toksik maddelerini, toplam zehir yığınına ekleyebilir. Bu tür vakalarda, çoğunlukla hastalığı yayan bakterileri yok etmeye veya hızlı çoğalmasını durdurmaya dönük ilaçlar, antibiyotikler ve “benzer cevherler” verilerek acil tedavi gerçekleştirilir ve hastanın savunmalarını geliştirene kadar zaman kazanması sağlanır. Bu şekilde, ciddi bir zatürre, erken aşamalarında penisilin verilmek suretiyle ölümcül bir sona varmadan önlenebilir; fakat penisilinin hastalığı tedavi etmediği gerçeği, hastalık sonrasındaki uzun iyileşme döneminde görülebilir. Burada sadece hızlı bir zincirleme reaksiyon durdurularak zaman kazanılmıştır.

Kronik Psikosomatik Hastalıklar

KRONİK psikosomatik hastalıklara dönersek, tedavinin gerçekleşmesi için hastanın işbirliği gerekmektedir. Hasta, kendini yeterli oranda sorgulayarak ve şifacıdan sempatik yardım alarak, yaşamsal engel teşkil eden sorunun temelindeki bazı alışkanlıklarını, katı zihinsel tavrını veya yaşamındaki uyuşmazlığı ortaya çıkarabilir. Bu tür bir şartı değiştirdiğinde veya -eğer bu gücünün ötesindeyse- kendini ona alıştırdığında, hastalık yavaşça yok olur.

Bununla birlikte insanın, yaşamın zorluklarının tam olarak göğüs gerilemeyecek kadar büyük olduğunu düşündüğü ve bilinçdışı bir biçimde dayanabileceğinden fazlasıyla uğraşma sorumluluğundan kaçışın yollarını aradığı zamanlar da olur. Yaşam yükünün yarattığı bu korku, zihinsel ve duygusal boyuttaki yaşamsal akışı etkileyerek insanın günlük sorumluluklarını azaltan veya onu daha derinde yatan korkularından özgürleştiren kronik fiziksel bir rahatsızlığı ortaya çıkarabilir. Bu tür bir hastalık, ancak hayatın problemleriyle bütünüyle yüzleşebilme gücü geliştiği zaman tedavi olur. O zaman gelene kadar, bir dereceye kadar rahatlama sağlansa da hiçbir tedavi yöntemi kesin sonuca ulaşamaz.

Kronik hastalık vakalarında, özellikle yaşamın erken safhalarında meydana geldiğinde ve olası nedenleri bulunamadığında, göz önünde bulundurulması gereken bir faktör daha vardır. Böyle bir durumda, mevcut hastalığı oluşturan karmik güçlerin kökenleri, muhtemelen bir önceki yaşama dayanır; o koşullar altında yeniden alışma sürecinin tamamlanması için yeterli zamanın bulunamaması nedeniyle, süreç şimdiki yaşama taşınabilir.

Bu tür bir hastalığın şifası, yaratılan asıl uyumsuzluk güçlerinin büyüklüğüne bağlı olarak, birkaç ay da sürebilir, bütün bir ömre de yayılabilir. Köklerinin muhtemelen daha derinlerde olmasına ve daha zor yok edilebilmelerine rağmen tedavi, sanki o güçlerin kökeni bu enkarnasyondaymış gibi, aynı olacaktır.

Her Derde Deva Olan Bir İlaç Yoktur

ŞİFA sürecinin, bu engellerin aşılması olduğunu ve homeopati, alopati (zıt tedavi yöntemi) veya osteopati gibi herhangi bir sisteme bağımlı olmadığını görüyoruz. Geleneksel ya da değil, belirli bir vakada bu yaşama gücünün gerekli düzeyde serbest bırakılmasını sağlayan herhangi bir tedavi, hastanın kendi içinde derinden şifaya hazır olması ve işbirliğine gitmesi koşuluyla, şifa verici bir sonuç yaratacaktır.

Hastalık nedenleri dört temel başlık altında toplanabilir:

Kazalar ve Yanlışlıklar: Zararlı bir şeyin kasıtsız olarak yapılmasıdır.

Cehalet: Bilgelikten yoksun zihnin sınırlamalarından kaynaklanan muhtemelen en büyük nedendir.

Korku: Abartılmadan ve normal bir işlev olarak belirdiğinde, aslında koruyucu ve faydalıdır. Fakat cehaletin sonucu olduğunda, aşırıya kaçmakta, duygusal boyutta yaşamsal sınırlamaya ve gerginliğe neden olmaktadır. Bu da fiziksel bedende kendini göstererek değişik sistem ve organların rahatsızlıklarını ortaya çıkarmaktadır. Felç ve çeşitli kalp problemlerinin yanı sıra muhtemelen tüm nevrozlar da bunun örnekleridir.

Zevk Düşkünlüğü: Bu, abartılmış korku gibi cehaletin ince bir şeklidir; çünkü eğer insan tamamen bilge olsaydı, bedensel işlevlerinden aşırıya kaçmadan zevk alırdı. Doğanın aldatılamayacağını ve eninde sonunda içgüdüsel gereksinimlerinin ötesine gittiğinde, bedelini ödeyeceğini bilirdi. Zevk düşkünlüğü tütün, alkol ve diğer zevk verici uyuşturucuların kullanımı gibi, en başından itibaren zararlı olduğu bilinen bir unsuru içerebilir. Kurban bu gerçeğin farkındadır, fakat aldığı zevkin daha sonra ödemesi gereken bedele değdiğini düşünür ya da ondan kaçınırken bir şekilde şanslı olabileceğini düşünür. Öte yandan insanın düşkünlüğü, fazla yemek yeme veya fazla çalışmada olduğu gibi aşırıya kaçılmaması şartıyla, zararsız bir doğaya da sahip olabilir.

Bu vakaların tümünde, insanın bir kimyacı veya doktora, tüm kötü sonuçları yok edecek bir ilaç vermesi için para ödeyerek, karma kanunundan kurtulabileceği inancı yatmaktadır. Bu tür bir inanç aldatıcıdır, çünkü ilaçlar insanın eylemlerinin sonuçlarını yok edemezler, sadece belirtileri azaltabilirler.

İnsanın şişmanlığı ve nefes alma sıkıntılarını, doğanın kaprisine bağlayarak kendini kandırması ve bundaki sorumluluğunu kabul edip evinde hiçbir ücret ödemeden aç kalmak yerine, bir kliniğe giderek para ödeyip kendini aç bırakması, kendi eylemlerimiz için sorumluluk almayı sıklıkla reddedişimize güzel bir örnektir.

Rahatlama Tedaviden Daha Yaygındır

ŞİFACININ verebileceği yardımın, genellikle hastanın zihinsel tavrı ile kısıtlandığı ve radikal bir şifa yerine, bir derece rahatlama sağlayarak hastayı tatmin etmeye dönük olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Acı çeken insanoğluna her zaman yardım etmeye hazır olan Yeni Ahit’in büyük şifacısı bile, kendi sınırlarını kabul etmiş ve kendi şifa güçlerini hastalara hiçbir zaman dayatmaya çalışmamıştır. Bunun yerine, yardıma ihtiyacı olan herkese, “Kapıda durup, kapıyı çalıyorum” demiştir. Bundan sonra ilk açılışı yapması gereken, hastanın kendisidir.

Tüm terapi konularında, önemli bir gerçek sürekli hatırda tutulmalıdır: Gerçek şifayı oluşturan doğadır; insan sadece doğanın yolunu, onunla işbirliği yaparak kolaylaştırabilir; bu aynen bir bahçıvanın, bitkilerinin gelişerek içlerinde saklı olanın en mükemmel ifadesini sunması için en uygun toprak ve ortamı yaratmasına benzer. Bahçıvan ne kadar denerse denesin, kimyasallardan ve topraktan yeni bir gül veya zambak yaratamaz.

Çok hassas bir ameliyatı yapmakta olan iyi bir cerrah, hastayı iyileştirmez; sadece hasta dokuları alarak veya yerinden oynamış olanları tekrarlayarak, onları doğanın şifa süreçlerini gerçekleştirmesi için en uygun şartlarda bırakacak temelleri hazırlar.

Bir doktorun hastasına yardım edebileceği değişik yollar vardır: Bazen basit bir tavsiyeyle, fakat büyük çoğunlukla sempatik ve şefkatli anlayışla. Bu tür bir davranış, tüm bilinç boyutlarında bir uyum atmosferi yaratır. Hastanın, ne olduğunu anlamadan, içsel olarak rahatlamasına ve genelde hastalığa sebep olan gerginlikten kurtulmasına yardımcı olur. Fakat bundan da fazlasında şifacı, kendisiyle hasta arasında bir köprü yaratmış olacaktır ve bu köprünün üzerinden şifacının kendi armonize edici güçleri, hastaya doğru yol alır ve şifa güçlerini artırır.

Sempatik Köprü

HER türlü kişisel şifada, doktor ve hasta arasında kurulan bu sempatik köprü, muhtemelen en önemli faktördür. Hastada güçlü bir inanç uyandırır. İster ilaçlar, masaj, radyan ısı ve “benzer doğaya sahip cevherler” gibi kendine özgü faydalı güçleri olsun, istese işe yaramaz olduğu halde doktor ile hasta tarafından faydalı olacağına inanılan bir tedavi olsun, kullanılabilecek her türlü fiziksel tedavinin etkisi artar. Daha güvenilir bir tedavi başarısız olurken bazen etkisiz bir tedavinin şifayı sağlamasının nedeni, işte bu sempatik köprüdür. Burada şifa gücü, uygulanan tedavide değil, yaratılan sempatik anlayışta ve şifacının olumlu yardım etme arzusundadır. Bu, şifacının daha süptil bilinç boyutlarında yardım etmesini sağlar, aynı zamanda onu, doğanın bazı şifa güçlerinin hastaya geçmesi için bir kanal yapar.

Bir kere sempati köprüsü kurulduktan sonra, hasta tamamıyla işbirliği yapmak isterse, bu içten gelen yardım etme isteği, uzaktan da aynı şekilde çalıştığı için, süreç sürekli tekrarlanabilir ve sonuçlar genellikle muhteşem olabilir.

Aynı rahatsızlığın, neden bir vakada sağlık yaydığı varsayılan bir kutu sayesinde; bir diğerinde ilaç sayesinde; üçüncüsünde etkisiz bir hapla ve dördüncüsünde de dua ile iyileştiği, şimdi daha iyi anlaşılabilir.

İlaç, sadece hastanın inanç ve işbirliğini kazanmaya dönük etkili bir araç olarak kullanılabilir. Aynı zamanda ısı uygulama veya ağrı kesici bir ilacın enjekte edilmesinde olduğu gibi, ilacın kendiliğinden şifacı veya sakinleştirici işlevi de olabilir.

Bazen, ciddi bir duygusal çatışmayla uğraşmakta olduğu gibi, ilaçların aşama aşama verilmesi gerekebilir. Böyle bir vakada, zihnini meşgul eden ajitasyon nedeniyle hastayla sempatik bir uyum yakalamanız imkansız olabilir ve hastaya her şeyden önce sakinleştirici vermeniz gerekebilir. Daha sonra biraz sakinleştiğinde, onunla iletişim kurmak ve daha derin bir tedaviye devam etmek mümkün olacaktır. Eğer bir şifa oluşursa, hasta tedavisinin başarısını, yanlışlıkla, duygusal zorluklarının çözümlemesi yerine, kullandığı ilaca bağlayacaktır.

Yanlış Genellemelerin Tehlikeleri

SAĞLIK konularında, yanlış genellemeler oldukça yaygındır. Hastalığın gerçek nedenlerini ve en uygun tedavilerini araştırırken, bundan kaçınmak için büyük özen gösterilmelidir. Özellikle tedavi biraz alışılmadık ise, tek bir başarıdan, genel sonuçlara atlama eğilimi fazladır.

Birkaç ilaç başarısız olduğunda ve son bir tanesi başarıya ulaşır gibiyse, bilhassa kronik hastalıklar, bu tür bir yanlış düşünceye yol açabilirler.

Örneğin, kronik bir cilt hastalığı olan ve sadece tıbbi sakinleştiriciler dışında, bilinen hiçbir tıbbi tedavisi olmayan “psoriasis” hastalığını ele alalım. Estetik olarak üzücü bir hastalıktır, çünkü ağrılı veya bulaşıcı olmasa bile kollarda, bacaklarda ve bedende büyük kuru, kabuklu bölgeler belirir. Bu yaralar birkaç haftadan birkaç seneye kadar sürebilir. Ancak hafifletici bir özelliği vardır: Er geç kendiliğinden yok olur.

Cinsiyeti ne olursa olsun, genç bir insanın yüzmeye, güneşlenmeye veya tenis oynamaya gidememesi veyahut bir kadının gece elbisesi giyememesinin ne kadar üzücü olabileceğini anlamak için pek fazla hayal gücü gerekmez. Bu hastalıktan şikayetçi olan bir genç kızın, geleneksel tedavileri deneyip sonuç alamadıktan sonra dergi ilanlarına veya kocakarı ilaçlarına başvurma olasılığı yüksektir. Bunlar da başarısız olduğunda, kendini çok umutsuz hissedebilir. Böyle bir zamanda, küçük bir bedel karşılığında tedavi sözü veren bir çingeneyle karşılaştığında, bu fırsata hemen dört elle sarılması şaşırtıcı olmayacaktır. Varsayalım ki, çingene ona büyük bir ciddiyet içinde, az bir miktar balı, özellikle de belli bir çiçeğin balını her gece yatarken sol kulağının kenarına sürmesini ve sonra sağ tarafına dönüp uyumasını istesin; bunları yapması halinde kısa bir süre içinde cildinin normale döneceğini söylesin, genç kız büyük bir olasılıkla kendine söyleneni yapacaktır.

Eğer neşe ve hayretle, hastalığının bu olaydan sonraki üç ila dört hafta içinde yok olduğunu görürse, tedavi için bütün inancını çingeneye bağlaması doğaldır. Aslında gerçekten olan şey, hastalığın normal sürecini tamamlamasıdır; tedavi edilse de, edilmese de zaten geçecektir. Ne var ki o kızı, balın bu işte hiçbir rolü olmadığına inandırmak mümkün olmayacaktır; hele ki belirli bir çiçeğin balı tavsiye edilmişse bu imkansızdır. Poobah’ın, Mikado’da dediği gibi, bu tür bir detayın sunulması “aksi takdirde inandırıcılıktan uzak ve kuru olabilecek bir öyküye, sanatsal bir gerçeğe benzerlik katmak içindir!”

İdeal şifacının görevinin üç yönlü olduğunu artık görebileceğimizi düşünüyorum.

İlk etapta, hastanın bilincindeki nedensel engelin derecesini ve tam doğasını keşfetmeye çalışır; daha sonra eğer mümkünse, hastaya bunu çözmesi için yardım eder. Bu, genellikle çok zor bir süreç olduğu ve çok uzun zaman aldığı için de öncelikle hastalığın neden olduğu ağrıyı ve rahatsızlığı hafifletmeye çalışır.

Günlük yaşamın zorluklarından dolayı, rahatsız edici belirtilerin hafifletilmesini esas alan bu yoğunlaşma, günümüzde geçerli olan esas tedavi yöntemidir. Ancak hasta, zamanını ayırabildiğinde ve olumlu bir ruhla işbirliğine gittiğinde, kronik hastalıkların daha derin nedenleri ile uğraşılabilir ve tam bir tedavi gerçekleşebilir.

Doğa-Gerçek Şifacı

SON olarak, terapist bilgisini ve ustalığını kullanarak doğaya -gerçek şifacıya- yardım eder; onun yeniden yapılandırma görevi için mümkün olabilecek en iyi şartların oluşmasını sağlar.

Bu üç faktör birbirleriyle o kadar bağlantılıdır ki, birisindeki başarı, diğerlerine de yardım eder. Rahatsız edici belirtilerin basit tedavisi bile, genelde, hastanın kendi zihnini ve kişiliğini, acının dikkatini dağıttığı zamankinden daha net olarak incelemesine yardımcı olur. Böyle bir vakada, zehirli olmasına rağmen morfin gibi güçlü ve işlenmemiş bir sakinleştiricinin verilmesi, ilk aşamalarda hasta ağrı içinde kıvranırken veya ciddi zihinsel ajitasyon içindeyken, başarısız olabilecek daha ince ve rafine tedavilerden çok daha iyi gelebilir.

Günümüzde kullanılan yaygın ilaçları düşündüğümüzde, bunların birçoğunun şifa yöntemi olmadığını, ağrı ve rahatsızlıkları gidermeyi hedeflediğini görürüz. Bunların yararlarına karar verirken, her ilacı tekrar tekrar test ederek, yanlış genellemelerden kaçınmak çok önemlidir.

Telkinin Gücü

HER büyücü hekim ve ticari ürünler reklamcısının iyi bildiği gibi, insanda telkin gücü oldukça gelişmiştir. Yeni bir tedavi yöntemi piyasaya çıktığında, ilk günlerde sayısız başarılarının olması, daha sonraki bir tarihte faydasız, hatta zararlı olduğunun ortaya çıkması yaygın bir deneyimdir.

Bu kuralı örnekleyen ilginç bir deney, kısa bir süre önce İngilterede’ki Royal College of General Practitioners tarafından gerçekleştirilmiştir. Deney, öğrencilerin genelde ayaklarının tabanlarında çıkan rahatsız edici ve ağrılı nodüller, yani ayak siğilleri ile ilgilidir. Bunlar pek ciddi olmasa da insanı çok aciz bırakabilir.

Deneyde, ayak siğilinden yakınan değişik yaşlardan yüz yirmi kişi, üç eşit gruba bölünür. Birinci gruba, her gün sürmek üzere formalin losyonu verilir (o günlerin en favori tedavisi budur); ikinci gruba, her gün sürmek üzere sade sudan oluşan bir losyon verilir; üçüncü gruba da, her gün içmek üzere etkisiz bir ilaç verilir. Hiç kimseye tedavisiyle ilgili gerçek bilgiler verilmez; altı hafta boyunca tedaviye devam etmeleri ve sonunda muayene için gelmeleri söylenir. Altı hafta sonraki muayenede, her grubun yüzde altmışının iyileştiği görülür. Böylece bu özel deneyden, bu gelişmeye tedavinin değil, telkinin gücünün ya da kendiliğinden şifanın doğal niteliğinin neden olduğu sonucunu çıkarırız.

Elbette ki, birçok ilacın sakinleştirici özellikleri vardır ve günlük önemsiz rahatsızlıkların belirtilerini yatıştırmada faydalıdırlar. Bununla birlikte bir tedavinin sırf gizemli diye ya da çiçek balı ile tedavi gibi alışılmadık yöntemlerle yapılıyor diye, daha etkili olacağı anlamına gelmediğini unutmamalıyız. İncinmiş bir ayak bileği, soğuk bir kompresle ve belki yumuşak bir masajla, bir durugörürün gönderdiği renkli ışıktan daha iyi tedavi edilebilir!

Önyargıdan Kurtulmak

BU, tamamen bir sağduyu meseledir ve insanın her koşulda en iyi sonucu vereceğine inandığı ilacı kullanma arzusundan doğar. Aynı zamanda, insanın seçtiği sistemin, diğerleri arasında en iyisi olduğunu düşünmek de yanıltıcıdır. Çünkü hasta böyle yaparak hakettiği maksimum yardımdan yoksun kalmış olur.

Özet olarak, tedavi edilen tüm hastalıklarda, kendi rahatsızlığının çözümünü gerçekten ortaya koyan, aslında doğayla ve belki de başkalarının yardımıyla işbirliği yapan hastanın kendisidir. Onun işbirliği ve şifa arzusu olmadan, tüm tedavi yöntemleri başarısız olacaktır.

Öte yandan, eğer bu sebeplerden herhangi birinden dolayı, tam bir şifa olması mümkün değilse bile onu rahatlatmak, hayatını kolaylaştırmak ve daha mutlu kılmak çoğunlukla mümkündür.

Çok şükür ki insanoğlunun iyiliğini yakından izleyen ve dikkatimizi onlara yönelttiğimizde, şifa güçlerini bizden esirgemeyen ulu ve bilge varlıklar var.

Bu uyum sağlayıcı güçler, bize bazen insan kardeşlerimizin şefkati sayesinde yönlendirilirken bazen de varlığımızın derinliğinden taşıp gelir. Fakat her ne şekilde gelirlerse gelsinler, insanlığın koruyucularının her zaman acı çekenlerin yanında olduğu ve zorluklar içinde olanlara mümkün olabilecek her yerde kolaylık ve rahatlık sunmak için üzere hazır olduğu gerçeğinden cesaretlenebiliriz.

Deliliklerimiz, sapkınlıklarımız ve isyankar zihinlerimize rağmen, bizzat kendimiz bilgelikte ve ruhsal büyüklükte geliştiğimiz ve hastalığın sonsuza kadar yok olmasını sağladığımız zamana kadar, daima bizden daha bilge olanlar tarafından yardım göreceğiz.

 

Takip Edin

Paylaşmak Güzeldir

Content Protection by DMCA.com

Telif Hakkı 2020@ Z.Dilek Yılmaz.