Astrolojide GezegenlerMARS: İÇİMİZDEKİ SAVAŞÇI

Mars veya Merih Güneş Sistemi’nin Güneş’ten itibâren dördüncü gezegenidir. Roma mitolojisindeki savaş tanrısı Mars’a ithâfen adlandırılmıştır. Yüzeyindeki yaygın demiroksitten dolayı kızılımsı bir görünüme sahip olduğu için Kızıl Gezegen de denir.

Bu gezegene Batı kültüründe Mars adının verilmesi, eski Yunan mitolojisinde savaş ilahı olan Ares’e Roma mitolojisinde tekabül eden ilahın adının Mars olmasından ileri gelir. Mars’a çeşitli dillerde verilmiş adlardan bazıları şunlardır:

Babil mitolojisinde Mars, gezegenin kızılımsı görünüşünden olsa gerek, ateş ve yıkım ilahı Nergal’in adıyla ifade edilirdi.

Eski Yunanlılar Nergal’i Ares’e denk tuttukları zaman bu gezegene Areos aster, yani “Ares’in yıldızı” adını verdiler. Daha sonra Ares ile Mars ilahlarının özdeş kılınmasıyla gezegen Romalılar’da stella Martis, yani “Mars’ın yıldızı” ya da kısaca Mars adını aldı. Eski Yunanlılar’da Mars’ın bir başka adı “ateşli, ateşten ” anlamına gelen Pyroeis idi. Gezegenin Arapça’daki adı El-Mirrih’tir, oradan da Türkçe’ye Merih olarak geçmiştir. Eski Türkler’de Mars’a Sakit adı verilirdi.

Mars’ın sembolü astrolojik sembolünden yararlanılarak hazırlanmış bir sembol olup, bir daire ve küçük bir oktan oluşur. Bu, aslında, savaş ilahı Mars’ın kalkan ve mızrağının stilize bir temsilidir. Mars’ın sembolünde yukarı doğru çıkan bir ok vardır. Erkek cinsel organını sembolize ettiği gibi, cinsel gücü ve cinsel aktivasyonu da vurgular. Cinsel içgüdüleri harekete geçirerek, aksiyon alınmasını sağlar.

Mars’ın sembolünde enerji, merkezden yukarıya doğru yönelmiştir. Bu yüzden Mars; istekleri ve amaçları için savaşmayı, mücadele etmeyi, cesareti ve savunma gücünü anlatır. Biyolojide de eril cinsiyeti göstermede kullanılan bu sembol, simyada karakteristik rengi kırmızı olan Mars’ın hükmettiği demir elementini simgeler; Mars da kırmızımsı rengini demiroksite borçludur. Yılın üçüncü ayı olan” Mart”, köken olarak Roma mitolojisindeki Mars’tan (Latince: Martius) gelmektedir.

 

MİTOLOJİK MARS

Mars; Zeus ile Hera’nın oğludur. Bir başka adı Enyalios’tur. Kanlı ve acımasız savaşların tanrısıdır. Tanrılar tarafından hiç sevilmez, insanlar ise Ares’ten çok korkarlar. Savaş tanrısı Ares, Yunanistan’dan çok Mars adıyla İtalya’da saygı görmüştür.

Ares, Homeros’un İlyada’sında kaba kuvvetin simgesidir. Azgın, çılgın, uğursuz olarak nitelendirilen Ares destanlarda insanların başbelası olarak nitelindirilir ve sevilmez. Hera ve Zeus oğullarına yüz vermez, ondan hoşlanmazlar.

Ares, sevilmemesine rağmen güzelliği ve çekiciliği ile ün kazanmış olan tanrıça Aphrodite’nin sevgilisi olmayı başarabilmiştir. Bu beraberliklerinden Phobos (bozgun), Deimos (korku) ve Harmonia (uyum) doğmuştur. Phobos ve Deimos devamlı babalarına eşlik etmiştir. Çoğu kere Enyo ve Eris de Ares’e eşlik etmiştir.

Ares’in en büyük çekişmesi kardeşi Athena’yladır. Destanlarda Ares, körü körüne kanlı savaşların temsilcisi olarak, aklın ve zekanın  yönettiği savaşı simgeleyen Athena’yla çatışır. Bu çekişme her zaman Athena’nın lehine sonuçlanır.

Ares’in adına pek çok efsanede rastlanır. Odysseia’da karısı Aphrodite’nin Ares’le birlikte olduğunu öğrenen Hephaistos ağdan bir tuzak hazırlayarak onları yakalar. Ares hiç bir şiddet göstermeden oradan ayrılır ve memleketi olan Trakya’ya döner. Ares’in kızları olan Amazonlar’da buradan yayılmışlardır. Atina’da adam öldürenler ve dini suç işleyenler Aeropagos yani Ares Tepesi olarak isimlendirilen bir tepede yargılanırdı.

Yunanlıların dünyasında prestij sahibi olamayan Ares, Romalılarda oldukça önemli bir yere sahiptir. Romalılar için Mars barış için savaşan bir yapıya sahipti. Mart ayı, bu tanrının doğduğu ay olduğu için Roma’da kadınlar tarafından uzun süren festivallerle kutlanırdı. Romalılar Martius bu ayda doğduğu için savaşların ve tarımın bu ayda başladığına inandılar. Ancak Mart ayı Romalılar’dan sonra da bu özelliğini yitirmedi. Hem Mars gibi barış için savaşanların hem de Ares gibi vahşice savaşların hem de kadınların ayı olmaya devam etti.

ERİL ve DİŞİL ENERJİNİN DANSI

Kadim Çin’e ait YİN ve YANG felsefesi;  evrendeki dualite (ikililik) yasasını çok güzel özetler: Herşey zıttıyla vardır ve bu zıt güçler birbirlerini tamamlarlar. Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması; dişi görünümün içinde erkek, erkek görünümün içinde dişi olması; her sorunun, çözümü; sevginin, nefreti; eylemsizliğin, eylemi; savunmanın, saldırıyı barındırması gibi. Tai-chi veya yin-yang işaretinin içindeki küçük karşıt renkli daireler bu özelliği anlatır. Evrendeki her şey yin ve yang enerjilerinden türemiştir.  Erkekler, eril gücün, kadınlar ise dişil gücün sembolü olmuşlardır.

Evrendeki her şey dişil (yin) ve eril (yang) enerjilerinden türemiştir ve bu enerjiler her zaman birbirleriyle etkileşim halindedirler. Hepimizin içinde hem eril hem de dişil taraf mevcuttur.

Eril (Yang) enerji; aktif, etken, baskın ve iddalıdır. Güç ve enerji doludur. Dişil (Yin) enerji ise alıcı, doğurgan, besleyen, büyüten ve sezgisel olan taraftır. Destekler, besler ve tutar. Biri öteki olmadan var olamaz.

Eril enerji, insanın içindeki aktif, odaklanmış, direk, girişken, mücadeleci yönünü anlatır. Güç, liderlik ve hakimiyetle ilişkilidir. İçimizdeki maskülen taraf daha mantıklı, rasyonel, sayısal, analizsel, hesaplanabilir olana, kısacası sol beyin kaynaklı aktivitelere çekilmemizi sağlar. Beynin sol kısmı, kuralcıdır ve iradeyi mantıksal olarak kullanır. Sol beyin eril, sağ dişildir. Sol beyinlerini aktif olarak kullananlar objektif davranırlar ve somut kavramlara önem verirler. Sağ beyin duygusaldır. Sol beyin sayı ve rakamlarla ilgilenirken sağ beynin ilgi alanı daha çok görsel konulardan ve zevklerden oluşur.

Beyin görüntüleme çalışmalarında sol beynin görsel unsurlara hızlı tepki verdiği ortaya çıkmıştır. Oysa sağ beyin duygusal sayılabilecek uyarılara daha çabuk cevap vermektedir. Sol beynin önceliği kendisindeyken, sağ beynin önceliği başkalarındadır. Sağ beyin sevgiye göre karar verir. Sol beyin hayal kurmaz ama sağ beyin hayalcidir. Yine sağ beyin sezgilere çok değer verir. Sol gerçekleri, sağ beyin duyguları analiz eder. Sol beyin ise, hayali ve sezgileri önemsemez, kullanmaz. Sağ beyin dişil özellikler barındırdığı için, sezgisel düşünmeye yatkındır. Sağ beyin, his, öngörü, sezgi, ilham ve rüya kanalıyla gelen bilgilere daha açık durur. Sağ beyin, doğadan beslenir. Hislerimizin, ilhamların ve maneviyatın kaynağıdır.

Bir yazı yazmak istediğimizde ilham ve sezgi kanalıyla bize gelen düşünce ve fikirler YİN yani feminen  enerjimizi, bu fikirlerin ve düşüncelerin toparlanıp bir makale ya da kitap haline gelmesi ya da ortaya bir yapıt çıkması da YANG yani maskülen enerjimizin kullanımını gerektirir. Fikirler, sezgiler ve düşünceler olmadan bir yaratım gerçekleştiremeyiz. Nihayetinde, her iki kutup da (eril ve dişil) tek başına eksik kalır ve var olmak için birbirine ihtiyaç duyar.

İsviçreli psikiyatrist ve psikanalist, Dr.Carl Jung, insanın ruhen çift cinsiyetli olduğunu; içimizde erdişiliğin barındığını çok açık bir şekilde Anima (dişi) ve Animus (eril) kavramlarıyla açıklamıştır. Anima, erkek psişesinin dişl yönünü, Animus ise kadın psişesinin eril yönünü gösterir. Jung’a göre insan karşı cinse ait hormonlara sahip olmakla kalmayıp, ona ait psişik duygu ve tutumlara da sahiptir. Bu sayede tarih boyunca birlikte yaşamış olan kadın ve erkek birbirine ait birçok özelliği de edinmiştir. Uyumlu bir bireyde, karşı cinse ait özellikler kabul edilebilir ölçülerde davranışa da yansır. Örneğin bir erkek yalnızca erkeksi özelliklerini sergilerse, dişil yönleri bilinç dışında kalacağından, ayrışıp gelişmez. Jung’a göre her erkekte doğuştan var olan anima (dişi) imgesi, erkeğin bilinçdışı bazı normlar geliştirmesinin temel nedenidir. Benzer bir durum kadında da Animus (eril) imgesi için geçerlidir. Kadın ya da erkeğin karşı cinste, çekici ya da itici bulduğu özellikler aslında bu normlara uygunlukla ilgilidir.

ASTROLOJİK MARS

Mars; savaşın, gücün, cesaretin, saldırganlığın, rekabetin, tutkularımızın, cinsel gücümüzün ve hayatta kalmamıza yardım eden savaşçı ruhumuzun arketipidir. İstekleri ve amaçları doğrultusunda benmerkezci ve bireysel hareket eder. Mars enerjisi; fiziksel aktivite, yaratıcı uğraşlar, cesaret isteyen işler ve kahramanca yapılan hareketler aracılığıyla kendini dışa vuran dinamik bir enerjidir. İlgimizi çeken, arzu, beğeni ve hayranlık uyandıran şeyler Venüs ile ilgiliyken, bizi harekete ve eyleme geçiren, istediğimizi elde etmemizi, çaba göstermemizi, savaş ve mücadele vermemizi sağlayan enerji ise Mars ile ilintilidir. Astrolojik doğum haritalarımızda, Mars’ın konumu, yerleştiği burç ve diğer gezegenlerle yaptığı açıları, enerjimizin ve mücadelemizin en çok hangi hayat alanına odaklanacağını gösterir.

Mars’ın sıcak ve kuru bir doğası vardır. Bu yüzden hayat veren değil, kurutucu ve yakıcı özelliğiyle hayat alan bir özelliği vardır. Savaş ve yangınlar Mars doğasındaki olaylardır. Mars, astrolojide Koç ve Akrep burcunu yönetir.

Mars, eğer bir doğum haritasında kendi yönettiği burçta, haritanın görünen (köşe) bir evinde ise ve iyi açılar altındaysa yaptırım gücünü maksimum seviyede gösterecektir.  Mars Koç burcunda daha savaşçı, maceracı, bağımsız, cesur, agresif, impulsif, aniden kızıp harekete geçebilen, savaşa ve mücadeleye hazırlıksız, plansız gidebilme potansiyeli taşıyan özellikler sergiler. Fiziksel enerjisi gayet yüksektir. Mars Akrep’te, iradeli, sabırlı, kararlı, tutkulu, enerjisini dağıtmayan, amaçlarının ve isteklerinin peşinden daha uzun vadeli koşabilen, dedektif gibi olayların derinlerine ve ayrıntılarına inebilen bir yapı kazanır. Cinsel enerjisi gayet yüksektir.

Mars, Terazi ve Boğa burçlarında zararlı konumdadır ve haritada zararlı çalışırlar, çünkü bu burçlar Mars’ın  yöneticisi olduğu Koç ve Akrep burcunun tam karşılarında yer alırlar ve birbirlerine 180 derecelik karşıt (zorlayıcı) açı yaparlar. Mars, Oğlak burcunda yücelir ve Yengeç burcunda düşük konumdadır. Mars Yengeç burcunda, kendisini direkt yollardan ziyade yan ya da dolaylı yollara başvurarak savunur ve duygusal çıkışlar gösterir. Enerjisini daha çok ailevi ve duygusal konulara harcar. Mars’ın direkt ve cesaretli enerjisini yansıtamaz.

Mars, fiziksel gücümüz, dayanıklılığımız ve tuttuğumuzu koparmada ne kadar cesaretli olup olmadığımızın yanında, sembolünden de anlaşılacağı üzere, cinsel enerjiyi, fiziksel arzuyu, tohum bırakma ihtiyacını ve biyolojik olarak hayatta kalabilme içgüdümüzü de anlatır.

Mars’ın bir erkek doğum haritasındaki konumu, üreme potansiyelini gösterir. Kişi Marsiyen enerjisini spor, çalışma, fiziksel aktivite, cinsellik, amaçları doğrultusunda bir şeyler yapma ve üretme yoluyla, doğru bir şekilde kullandığında ve kanalize ettiğinde, vücuttaki adrenalin serbest kalır ve rahatlar. Örneğin rekabet (mars), skor (mars) ve fiziksel aktivite (mars) içeren bir futbol maçı esnasında taraftarların kendi takımlarını desteklerken tek bir yürek oluşları ve takımlarını desteklerken yaptıkları tüm tezahüratlar, bağırmalar ve ortaya çıkan adrenalin tamamıyla Mars enerjisini en içgüdüsel bir şekilde kullanılmasından ibarettir.  Rekabetçi spor dallarında bu enerji sıklıkla kullanılır.

Bir astrolojik doğum haritasında Güneş ve Mars; isteklerimizin, arzularımızın ve amaçlarımızın gerçekleşmesini sağlayan eril (maskülen) enerjileri  açıklar. Bazen kadınlar kendi içlerindeki eril enerjilerini hayatlarındaki baba, eş, ağabey, yönetici, müdür gibi eril figürler üzerinden deneyimleyerek dış dünyaya yansıtırlar. Böylece kendi Marsiyen (eril) özelliklerini fazla kullanmazlar. Bu yolla, erkeği güçlendirirler ama kendilerini ve kapasitelerini gerçekleştirme yönünde zayıf ve pasif kalabilirler. Zayıf kalan ve ifade edilmeyen Marsiyen enerji, zamanla içlerinde gerilime, kızgınlığa ve nedensiz öfke patlamalarına da sebep olabilir.

Dünya astrolojisinde Mars, orduyu, polis teşkilatını, askeri güçleri, silahları, saldırıları, ayaklanmaları, yangını, muhalefeti,  bir ülkenin ulusal savunma politikasını, askeri üsleri ve silah fabrikalarını sembolize eder. Medikal astrolojide ise, vücudun hastalıklara karşı savaşan bağışıklık sistemini, kasları, kanı, adrenalini ve genital organları temsil eder.

 Kendini Bilme ekolünün temsilcilerinden Gurdjieff ve Ouspensky arasında “savaş” konusunda geçen konuşmalarında, Gurdjieff, dünyadaki organik hayatın ve insanlığın gezegenlerden, aydan, güneşten ve yıldızlardan gelen çeşitli manyetik tesirler ve etkiler tarafından da harekete geçirildiğinden bahsetmiştir. Gurdjieff, savaşın gezegenlere ait tesirlerin sonucu olduğunu söylemiştir. Aralarındaki konuşmada şundan bahseder Gurdjieff:  “Uzayda iki ya da üç gezegenin birbirlerine çok yaklaşmaları ile gerilim meydana gelir. Bu gerilim gezegenlerde belki bir iki saniye sürer fakat burada, dünyada, insanlar birbirlerini öldürmeye başlarlar. Bu zaman içersinde, onlara birbirlerinden nefret ediyorlarmış, belki de birbirlerini yüce bir gaye için katletmeleri gerekiyormuş veya bir kimseyi ya da bir şeyi savunmaları zorunluymuş ve bunu yapmak soylu bir hareketmiş gibi gelir. Oyunda ne derece önemsiz aletler olduklarını algılamaktan acizdirler. Bir önem taşıdıklarını, istedikleri şekilde hareket edebileceklerini, şunu ya da bunu yapmaya karar verebileceklerini sanırlar. Fakat aslında, bütün davranışları, bütün hareketleri, gezegenlere ait tesirlerin yarattığı sonuçlardır. Ve kendileri gerçekte hiçbir önem taşımazlar. Ancak şu anlaşılmalıdır ki, ne imparator Wilhelm, ne generaller, ne bakanlar ne de hükümetler bir önem (anlam) taşırlar veya bir şey yapabilirler. Cereyan eden büyük çaptaki her olay dışarıdan yönetilir; ya tesirlerin rastlantı eseri olan bileşimleri veya genel kozmik kanunlar tarafından yönetilir.”

Gurdjieff’in de bahsetmiş olduğu savaş ile ilgili temaların baş aktörü Mars’tır. Mars; agresyonun, rekabet edebilme gücünün, öfkenin ve cesaretin dışa vurumudur.

Mars’ın,  büyük kitlesel hareketleri yöneten jenerasyon gezegenlerinden biri olan Plüton ile yaptığı stresli ve gergin açılar,  uluslar arası arenada cereyan eden savaşlara, ölümlere ve terörist saldırıyla eşzamanlı olarak meydana gelmiştir. Örneğin, Romanya’nın astrolojik ülke haritasındaki Mars, 1916 yılında transit eden Plüton ile kare (gergin) açı yapmaya başladığında ve aktif hale geldiğinde, Romanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna saldırmış ve aynı yıl Alman ordusu, Romanya topraklarının üçte ikisini işgal etmiştir. Bu zorlu transitin etkisi geçmeye başladığında, Romanya geri çekilmiştir.

Mars’ın işbaşında olduğu bir başka örnek de 1967-1968 yılları arasında, ABD astrolojik ülke haritasındaki Mars’ın o yılarda transit eden ve büyük kitlesel olayları sembolize eden Plüton ile yaptığı kare(gergin) açıyla başlayan ve büyük kayıplara neden olan Vietnam Savaşı’dır.

Mars’ın kitlesel hareketleri ilgilendiren gezegenlerle yaptığı stresli açılar, savaşlara, saldırılara, ayaklanmalara ve suikastlere de neden olmuştur. Bu olaylar Marsiyen enerjinin en uç noktadaki gölge yani yanlış kullanımıdır.

Nitekim insanın asıl savaşı kendi kendisiyle yaptığı ego savaşıdır. İçimizdeki eril ve dişil enerjileri ne kadar iyi dengeleyebilip uyumu ve huzuru yakalayabilirsek, dış dünyada da bir o kadar uyum, denge ve huzur olacaktır. Nihayetinde, dış dünyada gördüklerimiz iç dünyamızın bir yansımasından ibarettir.

Zeynep Dilek Yılmaz

 12.03.2013

 İstanbul

 Yararlanılan Kaynaklar:

1.“Horoscope Symbols”, Robert Hand, Whitford Press

2.“Erkek Beyni”, Prof.Dr.Louann Brizendine, Say Yayınları

3.”İnsanın Gerçeği Kendini Bilmek”, P.D.Ouspensky, Ruh ve Madde Yayınları

 

 

 

Takip Edin

Paylaşmak Güzeldir

Content Protection by DMCA.com

Telif Hakkı 2020@ Z.Dilek Yılmaz.